sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Eleştiri 28 Nisan 2020

The Platform Filmini İnceledik

'' - Kaçıncı kattayız ? '' '' - Tanrı’ya inanır mısın ? '' Hareketten feragat ettiğimiz bu günlerde her şey henüz yeni başlamışken çıktı karşımıza platform. Galder Gaztelu-Urrutia’nın İlk filmi olma özelliğini taşımakta. Cube, Saw ve (filmin çıkış noktası olan zimbardo deneyi’nin ele alındığı) Das experiment filmlerinden oldukça benzerlikler taşıyan “The Platform”; her katta iki mahkumun olduğu bir hapishane olan “delik”te geçer. mahkumlar, kaç katolduğu bilinmeyen delikteki herhangi bir katta uyanırlar. hangi katta oldukları her ay rastgele değişmektedir. deliği her gün boydan boya kat eden ve üstü yemeklerle dolu bir platform vardır ve platform her katta birkaç dakika kadar durmaktadır; bu süre zarfında mahkumlar istedikleri kadar yemek yiyebilmelerine karşın basit de bir kural vardır: platformdaki yiyecek o kata aittir, yani yemek, platform o kattayken tüketilmelidir. hal böyleyken, platformdaki yiyecekler asla belirli bir kattan daha aşağısına ulaşamaz, aslında ulaşması üzerine tasarlanmıştır ancak ulaşamaz. Yönetmen Urrutia,katlar arasındaki yolculukları acımasız bir verimlilikte aktarır. Bu yolculuklarda seyirciyi aşağı-yukarı gezdirerek, yer yer sınırları zorlayan vahşete tanıklık ettirir. Bu tanıklıkla, sosyo-ekonomik hiyerarşinin arasındaki mesafenin, kapitalizm vahşileştikçe ne denli derinleştiğini anlamamızı sağlar.Filmde, hapishane ve platformun ayrı ayrı kapitalizm  için bir metafor olduğu çok açık. Bu düzende herkesin beslenebilmesi için mahkumların sosyal demokrat bir ortamda rasyonel şekilde hareket etmeleri gerektiği tezini savunur. Bu aşamada alttaki insanları ikna etmek mümkün olabilirken, üsttekileri ikna etmek ise imkansızdır. The Platform, benim gibi tek mekan filmleri sevenlere hitap edebildiği gibi filmleri kategorize etmeden salt öyküleri üzerinden değerlendirme yapan izleyicileri de kendine çekmeyi başarabiliyor. Tek mekan filmlerde, yönetmenin sırtını dayabileceği iki kolon bulunur: Diyalog ve oyunculuklara dayalı öykünün gücü, yani içerik olay örgüsünün filmdeki art arda gelen eylemlerin yarattığı illüzyonun gerçekliği. The Platform, tek mekan türü içerisinden dışarı doğru kafasını uzatarak sentetik bir dokunuş yapıyor. Çok nitelikli bir film olarak görüyorum. “ Ufak tefek kıvılcımlar dışında herkes kendi ateşini kendi yakar, onu kendi harlandırır” bana ufak tefek kıvılcım sağlayan Mikail Boz hocama saygılarımı sunmak istiyor , her daim desteğini bir gölge gibi yanımda hissettiğim Rifat Becerikli hocama da şükranlarımı sunuyorum.