sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Eleştiri 26 Nisan 2020

After Life 2. Sezonu İnceledik!

21. yüzyıl, artık platform değiştirmeye başlayan televizyon dizileri için bir milat oldu ve olmaya da devam ediyor. Reytinglerin diziler için en büyük kıstas olduğu dönemlerin geride kalmasıyla birlikte, işin devamı haftaya noktasından bir bütün arz eden bölümler serisine dönüşmesi, bu evrimin kaçınılmaz bir parçasıydı. Tüm bunlar yaşanırken dizilerin dilinden tonuna dek pek çok değişime de tanık olduk. İşte bu progresif sürecin komedi tarafındaki mihenk taşlarından biri Ricky Gervais hiç kuşkusuz. Milenyumun daha ilk yıllarında gelen The Office’in iki versiyonu da, sonrasında başarılı örneklerini görmeye devam edeceğimiz ve çok büyük kitlelere erişen pek çok sit-com’un büyük oranda atasıydı. Sonra gelen dizi ve filmleriyle kendine has tarzından neredeyse hiç ödün vermeyen Gervais, aynı zamanda ödül sunuculuğu konusunda da her daim çıtayı yükselten bir isim oldu. Dolayısıyla alışık olduğumuz üzere kendisinin yazıp yönettiği After Life, geçtiğimiz sene Netflix ekranlarına gelirken beklentiler ister istemez yüksekti. Keza 2019’un en çok izlenen İngiliz dizilerinden olması da bunun bir göstergesiydi. After Life, gerek temasını karanlık bir noktadan çıkarması gerekse de Gervais’in hiçbir işinde olmadığı kadar kara komediye meylediyor olması nedeniyle daha da dikkat çekiciydi. Politik doğruculuğun altın çağını yaşadığı bugünlerde bile sözlerini sakınmayan kendi karakterinin bir nevi alter egosunu yaratan Gervais, tam da bu sayede bir yandan modern dünyaya dair şikâyetlerini rahatlıkla dile getirirken diğer yandan fat shamingi dahi bir espri malzemesi olarak kullanabiliyordu. Gelgelelim, yıllar içerisinde kendisine açtığı alanın bir getirisi olsa gerek, bu espriler çoğu zaman irite edici olmaktan ziyade başarıyla kotarılmış güldürü ögesi olarak karşımıza çıktı After Life’ta. Burada esprinin yazılış şekli de büyük önem arz ediyor ki yakın zamanda Organize İşler: Sazan Sarmalı’nda cücenin bir güldürü ögesi olarak ne kadar kötü ve de anlamsız kullanıldığını görmüş olmamız da bunu kanıtlar nitelikte. After Life, Tony’nin çok sevdiği eşi Lisa’yı kanser dolayısıyla kaybetmesinin ardından hayatına devam etmeye çalışmasının hikâyesi. Birkaç kez intiharın eşiğine gelmesine karşın yaşama olan tüm inancını kaybetmemiş olan Tony, hayatından vazgeçtiğinden dolayı kaybedecek bir şeyi olmadığını kanaatine varmıştır ve aklından ne geçiyorsa o şekilde davranmaya karar verir. Ona göre bu, bir süper güçtür. Fakat bu güç karşısındakilere sarkazmın doruklarında dolaşan cevaplar ve incitici sözler olarak geri döner. Öyle ki küçük bir çocuğu çekiçle öldürmeye tehdit etmek ya da yüksek doz ilaç alarak intihar etmek isteyen bir bağımlıya gerekli parayı vermek, onun yeni normları hâline gelmiştir. Tony’nin her sabah yataktan kalmak için izlediği videolarda ise karısı, tanık olduğumuzun taban tabana zıttı olan bir karakterden bahsetmektedir. Çalıştığı gazetedeki ve çevresindeki insanların onu eski hâline biraz da olsa döndürmeye çalışmasına kayıtsız kalan Tony, hayatına yeni dâhil olan birkaç insanın da etkisiyle “süper gücü”nü en azından kötü insanların üzerinde kullanmaya karar verir.

After Life 2. Sezon: Üç Kelimede Hayat

Her şeyin daha iyi olacağına işaret eden, şahsen tüm sezonun gidişatına oranla biraz tozpembe bulduğum sezon finalinin ardından 2. sezonda Tony’nin, günlük hayatına devam etmekte hâlen zorlandığını görüyoruz. Her ne kadar eskisi kadar tahammülsüz olmasa da burnunu sesli şekilde çeken bir insanın varlığı, onun için hâlen daha çileden çıkma sebebi. Bununla birlikte sezonun ilerleyen kısımlarında karakterin acısını reddetmeyi bırakarak kabullenme aşamasına geçtiğini, Lisa’ya dair anılarını arkadaşlarıyla paylaşmasından ve hatta duygularını açıkça yaşamasından anlıyoruz. Dünya’nın kendi çevresinde dönmediğini ve her insanın da kendisi kadar sıkıntılarla boğuşabildiğini yeniden keşfeden Tony, artık yalnızca çevresindekilere iyi davranmakla kalmayıp onların sorunlarına derman olmaya da gayret etmeye başlıyor. Hatta gazeteyi kapatmaktan kurtarmak gibi ulvi bir görev bile ediniyor kendisine. Diğer yandan, ilk sezonun aksine Lisa’nın kendisine tavsiyelerini uygulamaya çalışan Tony, aldığı bir diğer kötü haberin ardından büyük bir sarsıntı daha geçirse de bir kapı zili onu geri döndürüyor. Zira ne de olsa hayat devam ediyor. After Life’ın ikinci sezonu da, tıpkı ilgi gibi, tamamen esas karakterimizin etrafında dönüyor. Öyle ki, Tony olmasa bu hayali kentin de var olamayacağını düşünmek pekâlâ mümkün. Gelgelelim yeni sezonla birlikte yardımcı karakterlerin da yan öykücüklere sahip olduğunu ve bu vesileyle en azından tek boyuttan iki boyuta evrildiğini görüyoruz. Bununla birlikte yeni sezonda Tony’nin her geçen gün normale dönmesiyle birlikte dizinin, ilk kısımda bahsettiğimiz ofansif esprileri yavaş yavaş terk ettiğini görüyoruz. Bu durum komedi dozunun azalmasına neden olmazken Ricky Gervais’in, yeni konular ve mizah ögeleri üretmekte sıkıntı yaşamadığını belirtmekte fayda var. Gervais’in işlerinden tanıdık olduğumuz bir grup çılgın insandan oluşan ofis temasının, yeni bölümlerle birlikte iyiden iyiye ayyuka çıkıyor olması da burada önemli bir faktör karşımıza çıkıyor. Ancak gazete adına yapılan garip röportajların ilk sezonki kadar işlevsel ve komik olmadığını vurgulamak gerek. Yanı sıra Tony’nin yeni bir romantik ilişkinin sınırlarında gezindiği sahneler, karakterin ileriye dönük gelişiminde önemli rol oynasa bile bir yerden sonra kendisini tekrar etmeye başlıyor ne yazık ki. Tüm bunlara karşın After Life, yeni sezonda da esas büyüsünü korumaya devam ediyor. Komedi ve hüznün birbiri içerisine geçtiği o insani anları yakalamayı bir kez daha başarıyor Gervais. Güçlü diyalog yazımı ve samimi tonun oldukça büyük rol oynadığı bu karma hâl, yakalaması gerçekten güç bir nüans. Yaşadığı büyük kaybın acısı sürse bile karakteri gereği bunu şakaya vurma eğilimindeki bir adamın portresini iyi şekilde çizmeye devam eden Gervais, dizinin alametifarikası olan o küçük anları yakalamaya devam ediyor. Böylelikle biz de hayatın anlamına dair ipuçlarını; o kısa anlarda, akreple kurbağanın hikâyesinde ya da Robert Frost’un bir sözünde bulmayı sürdürüyoruz. Özetlemek gerekirse After Life’ın 2. sezonu, akışkanlığını ilk sezona oranla az da olsa kaybetse bile özünü koruyarak esas iyi yaptığı şeyleri sürdürüyor ve hatta üzerine koyuyor.