sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Eleştiri 20 Temmuz 2020

'Bir zamanlar Anadolu’da' Film Analizi

İnsan bazen karşısında durduğu şeylerin başrolüne geçebiliyor. Kesin sınırlar ile çizilmiş kurallar vardır ve bu sınırlar geçildiğinde bizlerce ve kimselerce tarafından kötü, uygunsuz, ceza gerektirecek bir hareket olarak kabul edilmiştir. Ancak çok ufak bir ayrıntıda bile bazen karşısında durduğumuz şeylerin içinde var oluruz.  Bu sınırların iki artı ikinin çoğu zaman dört etmediği biz insanoğlu tarafından çizilmesi de filmdeki eleştirilen başlıca konulardandır.  Filmin teması bence insan ve insan davranışları üzerinedir aslında ilk bakışta bir cinayet araştırması, polisiye temalı bir film gibi görünüyor ancak filmin geneline bakınca birey üzerinden toplumsal bir eleştiri yapıyor. İnsanların gündelik yaşamın içinde karşılaştıkları şeyler artık onlar için çok alışılagelmiştir. Bir duyguları var gibi gözükseler de belki içinde bulundukları mesleklerden ötürü ya da hayat şartlarının zamanla onları aşındırması kişileri resmileştirmiş ancak bu resmiyetin kurallarına uymada eksik bırakmıştır ve kendilerince buldukları kısa yolları kullanarak otomatikleşmişlerdir buna karşı kamusal alanda ve bu alan dışında insanlar kendi ihtiyaçlarına göre işlerini şekillendirmiştir. Ana öykü bir katilin ifadesi üzerine öldürdüğü kişinin cesedini gömdüğü yeri aramakla geçer. Burada toplumsal açıdan mesleki olarak belli makam ve konumlara sahip insanların ahlaki değerlerini, meslekleri üzerinden bunları toplumun gözü önünde veya göremediği anlarda nasıl gözettiklerine en üst mevkiden en düşüğüne ‘’kazma kürek’’  bunlar üzerine bir sorgulama, gerçekliğe gösterim yapar.  Diğer yan karakterlerin katılımı, davranışları ile de bu konu perçinlenir.   Filmde birçok yan karakter ve onları izah eden belli davranışlar var olmasına nazaran doktor ve savcı üzerinden en yüksek makamdan en küçüğe kadar bir eleştiri yapıyor. Doktor ve Savcı ikisi de aslında birbirine benziyor onların bulundukları konum ile işlerine olan özveriyi ve gereklilikleri nasıl yaptıkları ya da yapamadıkları ve bu düzen üzerinden davranışlarının nasıl şekillendiğini, otomatikleştiğini görüyoruz. Doktorun savcı ile olan konuşmasında bir başkasını uyarmada gerekli hususlardan doğruluktan ödün vermediği ancak iş kendisine gelince işine aynı karşılığı ve özveriyi vermemesi burada onunda son sahnede savcıya benzediğini işleri işine geldiği gibi, kısa yoldan yaptığını görüyoruz. Savcı karakteri için ise belki ölen karısıdır ya da değildir o da iki şekilde de kendisini suçlu hisseder eksik yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı. İki ana kahramanın birbirleri ile olan diyalogları onları aldıkları kararlar üzerinden karşı karşıya getirir, benzeştirir. Bizi ve kahramanları öykünün içine çeken çatışmada bu benzeşmedir. Savcı görece bir intihara etki etmiş ya da bir dosyayı kendinden çok emin olduğu için usulünce incelememiştir. Doktor ise gerekli uyarıyı yapar ancak kendisi de uyardığı şeyin başrolüne soyunur. Filmin anlatısı ile bu gibi durumlarda insanın ne kadar üniversite bitirmiş olması, konumu hiçbir şey ifade etmiyor.  İnsan insan olmalı diyorlar her şeyden önce aslında çok ince bir çizgi var burada. Yarattığımız düzen içinde düzene sağdık kalmak mümkün mü bence değil insan eli ile yaratılmış çünkü insan bazen kendisine bile sağdık kalamıyor.  Biz her ne kadar örneğin torpile karşı çıksak birisi bizim bu şekilde önümüze geçse ona kızıyoruz ama hayatımızın bir köşesinde illaki bununla karşı karşıya kalıyoruz ve kullanıyoruz. O zaman bir sorun olmuyor bizi buna iten şeyde yine biz ve diğer şeyler oluyor.   Birazda hayat bizi buna itiyor bence ama büyük bir gereksinim olarak ta devam etmek, edebilmek bizim hayatımızda çok önemli değil mi. Hem hayatın kendisi hem de kısaca kamusal, kapitalist, torpilci düzen ile buna alışmaya, değişmeye devam ediyoruz. Değişmeyen tek şey ‘’insanlıktır.’’


Yazar : Mehmet Ali Kıcım - SinemaPort