sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Röportaj 28 Ekim 2020

Burçin Yıldırım: İyi Projelerle Ekranda Olacağım!

Sinema ve televizyon dünyasının başarılı isimlerinden Burçin Yıldırım yeni projelerini, oyunculuk serüvenine dair merak edilenleri Sinemaport’a anlattı. “Sınavlar kabuklarımı soydu, soymaya da devam ediyor.. Hepimiz bir şekilde büyümeye devam ediyoruz” diyen Burçin Yıldırım, oyunculuk aşkının çocuk yaşlarda başladığını söyledi. Öncelikle son oynadığın filmden biraz bahsedelim. Hannas 3: Vesvese. Pandemi sürecinde çektiniz filmi. Nasıl geçti çekimler, izleyiciyi nasıl bir film bekliyor? Hannas 3 Vesvese adlı sinema filminde Sibel karakterini oynadım. Normalden daha az bir ekiple çalışmak zorunda kaldık çünkü ortalıkta corona-virüs denilen bi illet var. Teknik ekip maskeli ve olabildiğince mesafesini korumak durumunda kaldı. Yemekler kapalı geldi. Fakat biz oyuncular, kamera karşısında maske takamayacağımız için normal bir şekilde hareket etmek zorundaydık. Allah büyük diyerek çalıştık kısaca. O İlk kez korku filminde yer aldığım için farklıydı.. Tam korku filmi demek yanlış olur aslında; izleyiciyi gerilim dolu anlar bekliyor demek daha doğru.. Aralık ayında gösterime girecek umarım.. burcin-yildirim-roportaj Korku-Gerilim türünde bir yapım. Gerçekten korktuğun sahneler oldu mu? Küçüklüğümden beri kült korku filmi izlemeye alıştığım için çok korkmadım aslında ama Sibel korktuğu için gerildim diyebiliriz. "Oyuncu dediğin dünyadan haberdar olmalı, insanı İlgilendiren her şeyi merak etmeli.. Tiyatro eğitimi yanı sıra psikoloji ve felsefe bilmek zorunda. Hayatta farkındalığı geliştikçe, oyunculuk yapa yapa kendini geliştirir.” Nasıl karar verdin oyuncu olmaya? Bugüne kadar hangi süreçlerden geçtin, neler yaptın? 1999 Gölcük ve Düzce depreminden sonra eğitim için Ankara’ya yerleştik. Müziğe ve tiyatroya hep ilgim vardı. Sosyal bir çocuktum zaten.. Ailemin teşvikiyle lisede Ankara Sanat’ın kurslarına gitmeye başladım. Zaman geçtikçe gönlüme sahne aşkı daha da düştü.. Hatta hiç unutmam, sayın Murat Atak; “kızınızın gönlüne bu aşk düştüyse vay haline, çocuğunuz aç kalacak” demişti şakayla karışık. Ailem ise her zaman sevdiğim işi yapmamdan yana oldukları için desteklerini aldım şükür. İki ayrı üniversitenin sahne sanatlarını kazandım ve Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünü bitirdim. Ve iş hayatında karşılaştığım zorlukları görünce de bu şakayı unutmuyorum. Şan derslerine ekstra ilgim sayesinde İtalyanca diline hayran kaldım. Ankara İtalyan Kültürde eğitim aldıktan sonra İtalya Elçiliği kültür başarı bursu alarak ilk olarak Floransa’ya gittim. Bir yıl boyunca hem dil eğitimi hem de Teatro di Rifredi’nin provalarına katıldım. Türkiye’ye döndüğümde ilk sinema film deneyimim, Onur Ünlü’nün “Güneşin Oğlu Fikri Bey” oldu. Sonra yine İtalya Ataşesi tarafından görevlendirilerek “Akdeniz Kültür Olimpiyatları” için tekrar gittim. Bu arada orada “Müzikli Sahne” üzerine eğitim aldım. Yaklaşık üç yıl süren İtalya aşkım bitip Türkiye’ye döndüğümde o yılların ünlü dizisi “Kavak Yelleri”nde iki yıl Duygu karakterini canlandırdım. Ardından tiyatro yapmaya başladım.. Özel ve devlet tiyatrolarında sözleşmeli olarak çalıştım. Osman Sınav’ın “Hatasız Kul Olmaz” adlı dizisinde Neriman karakterini canlandırdım. Reyting kurbanı olunca tiyatro yapmaya devam ettim.. O dönemin Düzce Belediye Başkanı Sayın Mehmet Keleş’in proje koordinatörlüğüne başladım bir yandan.. uzun yıllar süren Kültür Merkezini açarken kendi oynağım oyunla açmayı teklif ettim. Ve gerçektende kendi memleketimde ilk kez sahneye çıkmanın onuru paha biçilmezdi.. Yani hem İstanbul Devlet tiyatrolarında oynarken bi yandan Düzce Belediyesi Kültür Sanat Danışmanlığı yaptım. Sonra yine tiyatroya devam ettim.. Geçen yıl Blue Diamond Seda Sayan ile birlikte “Pırlanta Kızlar” olarak reklam kampanyası çektik. Corona virüs nedeniyle projelerim ertelendi/sonlandı. Bu süreçte ailemin yanına döndüm. Yerel bir dergide yazıyorum.. AnalizTv internet televizyonunda “Mesafeler” programı hazırlayıp sundum. burcin-yildirim-roportaj Zorluklar yaşadığını söyledin ne gibi mesela? Yani nasıl anlatsam; hayat.. Şu anki Burçin’i öyle seviyorum ki iyi ki o sınavları vermişim diyebilmek asıl olan sanırım.. Sınavlar kabuklarımı soydu, soymaya da devam ediyor.. Hepimiz bir şekilde büyümeye devam ediyoruz işte. Sona yaklaşıyoruz. Shakespeare’in dediği gibi, “Zaman en büyük düşmanınız. Doğduğunuz andan itibaren ölüme doğru sürükleyen bir şey” Bunu anlayınca empati, vicdan, insan olma özellikleri artıyor. Önümüzdeki dönemde seni farklı projelerde görecek miyiz? Evet bir sürpriz var. Ama netleşmeden bahsetmek istemiyorum. Salgın Dizi ve sinema sektörünü nasıl etkiledi? Son yıllarda yapılan işleri nasıl değerlendiriyorsun? Daha önce örneğini görmediğimiz bir döneme tanıklık ediyoruz. Ama kıyamet senaryolarına da itibar etmeyip üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirirken, bir yandan da pandemi sonrası dünyaya adapte olmamız gerekiyor. Mecralar değişti, dengeler değişebilir ama içeriğe olan ihtiyaç hiçbir zaman değişmez. İçerik olarak dünyada çok önemli bir yere sahip Türkiye’de hikaye bitmez. Yüzde 30/40 zarara uğrasa da, sağlık düzenlemeleri ve çalışma şartları yeniden yapılandırılıp üretime devam edilecektir. “Tiyatro hayat, sinema sanat, televizyonsa bir mobilyadır” bu sözü, 1967’de, Türkiye’de TV yayınlarını başlatan TRT ekibinde prodüktörü, kendisini öğrencilik yıllarımda tanığım çok sevdiğim sayın duayen Sedat Örsel’den duymuştum. Bence artık televizyonun geleceği internette. Blutv, PuhuTv, Netflix. Televizyondaki işler ise sadece izleyene değil, yapana da işkence tabii.. Her hafta 150 dakika. Dünya standartı dramada maksimum bir saat, genelde 45 dakika. Yani maalesef televizyonda çok az iyi iş yapılıyor. Sinema sektöründe ise kaliteli yapımların kalıcı olacağını düşünüyorum. burcin-yildirim-roportaj Bir de atlar.. binicilik senin için önemli sanırım? Evet! Sol dizinizin altında kaç defa kalp atışı duydunuz. Oturduğunuz yerin altında bir canlıyı kaç defa hissetiniz. Dilinden anlamadığınız bir canlıyla beraber koşuyorsunuz. O size "bak şimdi abicim adımlarımı sayıyorum.. takip et, bir-ki bir-ki.. hoop!" diyemez ki.. Birbirinizin ritmine uymak tamamen içgüdüsel bir kavrayış süreci. Bence konuştuğumuz dil hisleri gizlemek için icad edildi. Hisler.. titreşim.. Dizginleri çekip atı durdurmaya hazırlanmanızla beraber vücudunuzun da durma pozisyonunu alması.. Ruhsal bağ kurmak gerek.. bütün bunlar aslında unuttuğumuz ama doğada her zaman var olan harmoninin bizi gıdıklaya gıdıklaya kendini hatırlatması gibi.. Bunu sadece spor olsun diye yapmıyorum aslında birçok insanla yakalayamadığımız uyumu onunla yakalayabilmek, sizi anladığını anlamak çok güzel bir duygu. Benim için asıl önemli olan kontrolcü özelliğimi kabullenip, dönüştürmeye vesile olmasıdır. Sayesinde motivasyonum ve konsantrasyonum arttı. Her gün denge çalışıyorum mesela.. Ayrıca vücut beyin koordinasyonu, postur için birebir.. Masum gözlerini de es geçmemek gerek. Dışarıdan bakan bir insan için gayet basit gibi görünen bu deneyim, yapan insan için büyük anlamlar taşır. Sinemaport - Elif Sevil Orhanlı