sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Röportaj 08 Mayıs 2020

Can Ulkay '' Üç İddiali Uzun Metraj Film Üzerinde Çalışıyorum ''

Can Ulkay, Türk, film yönetmenidir. 90. Akademi Ödülleri'nin "Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü" kategorisinde yarışmak üzere Türkiye'nin aday adayı olarak seçilen Ayla filmi ile tanınmaktadır. Aynı zamanda ünlü yönetmenin yönettiği Müslüm, Türk İşi Dondurma filmleri de ülkemizde beğenilen filmlerdendir. Biz de sizler için ülkenin Can Ulkay ile sohbet ettik ve ona merak ettiklerinizi sorduk...


Can Bey sizi "Ayla" filminin yönetmeni olarak biliyoruz. Geçmişte bir çok reklam filmi ve  örnek olarak Sertab Erener'in “öyle de güzel” şarkısınına klip yönetmenliği yapmıştınız. Bir filmin yönetmenliğine ilk olarak "Sarı Kamış Çocukları" ile başlamıştınız. Sizin için bir filmin yönetmenliğini yapmak ile klip yönetmenliği arasında ne gibi farklar var? Kendinizi hangi alanda daha rahat hissediyorsunuz?  
Öncelikle merhabalar. İster reklam, ister klip, belgesel ya da sinema filmi.., hepsinin dili birdir... Film yapmanın dili tektir. Farklı olan, her birinin anlatım şekildir.Ben hepsini profesyonel anlamda yapmış bir yönetmen olarak aralarında bir fark göremiyorum. Aksine hepsini denemiş olmak fark yerine çok daha fazla avantajlar getirebiliyor size. Ben Sinema Okulu mezunuyum. Güzel sanatlar fakültesinde sinema okumanın en büyük avantajı diğer bütün sanat dalları ile iç içe olmanızdır. Ayrıca bütün plastik sanat dallarını da tek tek ders olarak almak zorundasınız. Diğer sanat bölümlerini ayrı tutuyorum. Güzel sanatlar fakültesinde sinema, tüm sanat dallarının dışında daha fazla teorik öğretilmek ve öğrenilmek zorunda olan bir bölüm. Dolayısıyla teorik olarak ne kadar donanımlı olursanız olun, pratik olarak bunları uygulayacağınız ve öğreneceğiniz alanlar “piyasa” tabir ettiğimiz yerlerden geçiyor. İşi mutfakta öğrenmek de diyebiliriz buna. Ben de reklam tarafında girdim mutfağa. 30 yıl reklam, klip, sinema derken hiçbirini birbirinden ayrılamayacağını hissediyorsunuz. Sinema tüm bunları içine alabilen en büyük parça. Tabi ki kendimi sinemaya yakın hissediyorum. Reklam ve kliplerimin içinde sinemayı ve sinemamı görebilirsiniz zaten. Sonuç olarak sinema yapmayı kendime daha yakın hissediyorum.

Kendinizi nasıl bir yönetmen olarak görüyorsunuz ve bu mesleği neden seçtiniz?
Ayla,  Müslüm ve  Türk İşi Dondurma filmleriyle birlikte seyirciyle iyi bir iletişim kurabildiğimi düşünüyorum... Her yeni film projesiyle birlikte seyirciyle nasıl daha iyi bir iletişim kurabilirim diye sürekli çalışıyorum. Zaman, sağlık ve uygun çalışma şartları bulduğum sürece iyi ve önemli hikayeleri gelecekte Türk ve dünya sinemasına sunmaya devam edeceğim. İyi ve kaliteli filmler yapmak en büyük hedefim. Bağımsız sinemamızda yakaladığımız kalite ve tanılabilirlik maalesef popüler sinemamızda yok. Dünyada popüler sinemamız ne yazık ki çok az tanınıyor. İyi ve kaliteli filmler yaparak daha çok izleyicimizi sinemaya çekmek, dünyaya da popüler Türk sinemasını tanıtabilmek en büyük hedefim.Bu mesleği seçme için özel bir sebebim yok. Sinema zaten hep vardı hayatımda. Yani bunu 30 yıllık reklam yönetmenliği sürecinde çekmiş olduğum reklam filmlerinin bir çoğunda renk, ışık ve kadraj olarak görebilirsiniz. Reklam dünyasının kaotikliği, hızı ve hep yenilenen süreci beni uzun yıllar reklam dünyasında tuttu. Tutmaya da devam ediyor. Diğer yandan sinema filmi konusunda doğru projeyi beklemek yerine doğru projeyi aramak ve bulmayı başardım diyebiliriz. Bu geçiş bir gün mutlaka olacaktı ve sonunda oldu.

"AYLA" filminin yapımında ne gibi zorluklarla karşılaştınız? 
Ayla bildiğiniz gibi gerçek bir hikaye... Elbette gerçek hikayeyi sinemaya doğru biçimde yansıtmanın pek çok zorluğu var. Biz Ayla filmimizi hazırlarken sevgili Süleyman amcamız hayattaydı ve onun bilgileri ışığında doğru ortamı, doğru mekanları, doğru renkleri oluşturmak oldukça titiz bir çalışma süreci gerektiriyordu. Bu özellikle benim için, sanat ve kostüm ekibi için oldukça zorlu ama heyecanlı bir süreçti... Bu hazırlık süreci yapım ekibini de oldukça zorladı. Ayla filminin çekim süresi de yolculuk ve ara hazırlıklarla birlikte yaklaşık 6,5 ay kadar sürdü.. Zaman zaman film için gerekli hava şartlarını beklenmesi ve yolculuk planlamaları bu süreci oluşturdu. 6,5 ay (15-16 hafta gibi) süreler Ayla gibi Filmler için normal bir süreç olmalı ülkemizde. Filmi izlediğinizde gördüğünüz gibi, böyle bir film bu süreçte çekilebilirse ancak gerçek başarı ve kalite yakalanabilir. Her zaman söylüyorum biz Türkiye standartlarının üzerinde bir film yaptık diye konuşmamalıyız.., biz sinema standartlarında bir film yaptık. Olması gereken bu... Yapılması gereken bu...

Yaptığınız filmlere bakınca daha çok tarihi ve gerçek hikayelyerin üzerine çekilmiş türde filmler olarak görüyoruz. Özel bir ilginiz mi var tesadüf mü denk geliyor? Gelecekte daha farklı türlerde film çekmeyi düşünüyor musunuz?
Ayla, Sarıkamış çocukları, Türk işi Dondurma ve Müslüm.., tarihi ya da gerçek hikaye olarak sinemaya aktarılmış 4 film yapmış oldum. Bu, özellikle seçilmiş bir şey değil ama böyle denk geldi diyebiliriz . Can Ulkay sadece tarihi film ve gerçek hikaye çeker etiketinin üzerime yapışmasından çok korkuyorum! Bu işin şaka kısmı... Böyle hikayeler tabi ki devam edecek. Filme aktarılması gereken o kadar çok yaşanmış hikayelerimiz var ki. Bu da doğal olarak böyle hikayeleri kullanmamıza sebep oluyor diye düşünüyorum. Gerçek hikayeler her zaman daha ilgi çekicidir. İyi senaryo haline getirilirse çok değerli filmler okurlar. Bu sebeple araştırmayı seven bir kişi olarak gerçek hikayeleri okumayı seviyorum. Gelecek için tabiki farklı filmler göreceksiniz benden. Gerçek hikaye, kurgu hikaye ya da komedi, savaş, dram diye ayırmak istemiyorum... Bir yönetmen olarak her türlü hikayeyi çekme yeteneğiniz olmalı diye düşünüyorum.

En sevdiğiniz yerli-yabancı yönetmen kimdir? Kendinizi örnek aldığınız isimler var mı? Etkilendiğiniz bir isim var mı?
Sanat okulunda okumuş olsam da Amerikan, İtalyan, İngiliz ve Fransız sineması hep ilgi alanımda oldu. Özellikle Hollywood sineması konusunda hocalarımla çok ters düştüğüm zamanlar oldu. Popüler sinemaya, daha doğrusu popüler anlatıma daha çok ilgim var. Popüler sinema ve bağımsız sinemanın birbirlerinden ayrıştırılmasını, keskin çizgilerle birbirlerinden ayrılmasını kabul etmiyorum... Aynı film içinde hem popüler sinemanın hem de bağımsız sinemanın birleşebileceğine inanıyorum. Zekanın, zekice planlanan ve çekilen hikayelerin en değerli filmleri yarattığına inanıyorum. Ben tabi ki pek çok yönetmeni severek takip ediyorum. Kendilerinden çok yaptıkları filmlerdeki düşünce ve anlatım tarzından etkileniyorum ve örnek alıyorum... Bu yüzden listem oldukça kabarık... Metin Erksan, Ertem Eğilmez, Yavuz Turgul, Nesli Çölgeçen, Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz ve Nuri Bilge Ceylan ,Coen kardeşler, Quentin Tarantino, Oliver Stone, Christopher Nolan,Guillermo del Toro, Woody Allen, Charlie Chaplin, Federico Fellini, Bertolucci, David Lynch, AlfredHitchcock, Andrei Tarkovsky, Pedro Almodovar ve daha pek çok değerli, yaratıcı yönetmenlerin hayal dünyalarından etkileniyorum ve müthiş saygı duyuyorum.

Yönetmen koltuğunu bırakıp hiç oyunculuk da yaparım hatta bir çok oyuncudan da iyi yaparım dediğiniz anlar oluyor mu hiç? Göz kırpmak istemez misiniz oyunculuğa da?
Gerçekten hiç düşünmedim oyunculuğu, aklıma dahi gelmedi. Öğrencilik yıllarında diğer öğrenci arkadaşların projelerinde zaman zaman oyunculuk yapma şansı yakaladım. Şu an inanın hiç aklıma gelen bir şey değil. Setlerde çalıştığım oyunculara tabi ki oyun vermek için bir takım numaralar yapıyorum. Dışarıdan nasıl görünüyor diye hiç sormadım :)))

Film senaryosu yazıyor musunuz? Ya da kısa filmler, klipler gibi biraz daha kolay senaryolar yazar mısınız ya da düşünür müsünüz? Kaleminiz kuvvetli midir güveniyor musunuz kendinize?
Senaryo elbette yazıyorum, kalemim de hiç fena değildir. Senaryo, daha doğrusu “iyi senaryo” öyle “hemen yazarım biter” diyebileceğiniz bir şey değil. Bu kadar basit de değil... “Kalem kuvveti” de tek başına senaryo yazmaya yetecek bir kuvvet değil. Öncelikle film yapmaya değer bir hikaye olmak şartıyla.., zaman isteyen, donanım isteyen, uzun araştırmalar gerektiren bir çalışmadır senaryo yazmak...

Ekibinizi seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? 
Tüm konuşmalarımda, söyleşilerimde ve yazılarımda hep şunu tekrarlarım... “Evet, yönetmen olarak en üstte benim adım yazıyor, en büyük benim adım yazıyor olsa da, her filmimin sonunda yaklaşık 3-3,5 dakika akan bir jenerik var. Orada 100 lerce arkadaşımın adı var. Aylarca beraber çalıştığımız, aynı işe gönül verdiğimiz 100 lerce kişi... Sinema tamamen bir ekip çalışmasıdır ve tek başınıza film çekemezsiniz. Ben her filmime bunu düşünerek ve hatırlayarak başlarım.”
Benim için ekip çok önemlidir. Ekibimi daha önce de çalıştığım, sevdiğim, çalışmasına inandığım arkadaşlarımdan seçmeye özen gösteririm. Ekip çalışmasında birbirini tanıyan insanlarla beraber olmak ve çalışmak her zaman daha büyük bir başarıyı da beraberinde getirir.

Gelecek dönemler için üzerinde çalıştığınız bir proje var mı?
Reklam projeleri zaten devam ediyor. Bunun dışında önümüzdeki yıllar için belirlediğimiz 3 iddialı uzun metraj projenin çalışmalarına devam ediyorum. Sırasıyla hepsi tek tek çekilip vizyona girecek.

Genç yönetmenlere, bu mesleği seçmek isteyenlere tavsiyeleriniz neler ?
Ben her şeyden önce genç arkadaşlarla, genç sinemacı adaylarıyla birlikte olmayı, onlarla sinema konusunu paylaşmayı, onlara sinemayı sevdirebilmiş olmayı çok önemsiyorum... Bilgi paylaşmak kesinlikle tek taraflı değildir. Onların benden öğrenebileceği bilgiler kadar benim de onlardan öğrenebileceğim çok fazla bilgi olduğunu düşünüyorum. Sinema ile ilgileniyor olmak çok keyifli ve zevkli... Seveceğiniz mesleği yapıyor olacaksınız. Teknolojinin gelişmesiyle artık yeni dijital platformlar var ve bu platformların sayısı her gün daha da artacaktır. Yakın zamanda interaktif filmler de yapılıyor olacak. Sinema teknolojiyi çok fazla kullanan bir alan... Dolayısıyla her şeyden önce yenilikçi olmalısınız ve teknolojiyi takip etmelisiniz. Türk sineması olarak yeni bir sinema kültürümüzün oluşması gerekiyor. Çok zengin bir kültüre sahibiz. Çok çeşitlilik içinde yaşayan bir toplumuz, bunu Türk sinemasına yansıtırsak çok büyük renk ve tarz oluşacaktır. Dolayısıyla teknolojiyi de yanınıza alın ve bol bol film çekin, sinema üretmeye devam edin...

Her meslekte olduğu gibi sizin mesleğinizde de kendisini geliştiremeyenler, yeniliklere açık olamayanlar daha az tercih ediliyor. Siz kendinizi geliştiriyor musunuz? Bundan 30 yıl önceyle 20 yıl ve 10 yıl önce, mesleğe başladığınızla şimdiki tarihler arasında ne gibi farklılıkları anlatabilirsiniz bizlere? Geçmişten günümüze bir yönetmenlik mesleğini ele alabilir miyiz?
Yukarıdaki yazımın içinde bu cevapların hepsi biraz var. Sinema, başlangıcından bu yana hep teknolojiyle birlikte gelişim göstermiştir. Diğer sanat dallarından farklı olarak teknolojiyi hep kullanmıştır. Yeniliklere açıktır... Dünya bu kadar hızla ilerlerken artık hiç bir şekilde teknolojiden geri kalmak düşünülemez... Her türlü yeniliğe ve yenilenmeye açık sinemanın da teknolojik gelişimini devamlı takip etmek durumundayız.Ben, hem kendimi yenilemek hem de geliştirmek amacıyla sürekli yeni gelişmeleri takip ediyorum. Bu benim bir yönetmen olarak en büyük görevim. Her şey 30 yıl öncesinden çok farklı.., teknoloji farklı, bilgiler, fikirler farklı ve sürekli yenileniyor. Değişmeyen tek şey ise sinemanın varlığı, anlatım becerisi ve insan İle etkileşim becerisi... Yönetmenlik mesleği de bu yüzden hiç değişmeyecek. Zaman, teknoloji vs. ne değişirse değişsin yönetmenin hikaye anlatma becerisi, tarzı sinemayı hep zengin kılacak...

Son olarak sizi sevenlere ve SinemaPort okurlarına neler söylemek istersiniz?
Sinemamız ve dünya sineması zor bir süreçten geçiyor.Bize sinemayı sevdiren sinema salonlarıdır. Bu özel ve hassas dönem atlatıldıktan sonra umarım salonları tekrar doldurmayı başarabiliriz. Biz iyi filmler yaratabilmek için elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız.., ve tabi sağlık, sağlık, sağlık.Daha değerli hiç bir şey yok. Teşekkür ederim.

Röportaj :  Mehmet Ali Kıcım - SinemaPort