sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Film Haberleri 12 Ekim 2021

No Time to Die, Bizde Neden Tutmadı?

Avrupa’dan Asya’ya dünyanın dört bir yanındaki sinema salonlarına derin bir nefes aldıran yeni James Bond filmi No Time to Die, ne yazık ki Türkiye sinemaları için pek iyi sonuçlar getiremedi. Serinin son filmi Spectre’e nazaran ilk üç günde %70 düşüş yaşayan film ilk haftasının sonunda 100 bin seyirciye dahi ulaşamadı. Kıyaslamak gerekirse Avrupa’nın birçok ülkesinde tüm zamanlar rekorunu kırarken Türkiye, son filme nazaran %50’nin üzerinde düşüş yaşadığı tek pazar olarak kayıtlara geçti.



Peki bu zayıf performansın nedeni ne?
Sorunu bence en başta plan programlamada aramak gerekiyor. Ancak en baştan hatırlatmak gerekir ki Danimarka, Hollanda gibi yabancı film pazar oranının yerlileri geçtiği ve sadece James Bond isminin dahi yettiği ülkelerle net bir kıyaslama yapmak doğru olmaz. Mesela Hollanda’da tarihin en iyi üç ve dördüncü açılışı zaten Bond serisine aitti. Buna rağmen Hızlı ve Öfkeli 9’da gördüğümüz üzere pandemi döneminde bir milyona yakın Türk seyirci sinemalara gelebiliyor. Ancak boş geçen ağustos ve eylül aylarının ardından kemik kitle dışındaki seyirciye sinemaların açık olduğunu hatırlatmak zor. Bunun da altında yerli film eksikliği yatıyor.


Yerli pazar payı %50’yi aşan tek Avrupa ülkesi olan Türkiye’de sinemaları yabancı filmlerle kurtarmak mümkün değil. Hatta değil 50, bu oranın 20-30’larda olduğu Danimarka, Fransa, Polonya gibi ülkelerde dahi bu çok zor. Ancak bizi bu ülkelerden ayıran fark dört ay içinde vizyona giren 18 yerli filmden 16’sının 100 bin seyirciyi dahi aşamamış olması. Diğer iki filmin pek de rasyonel olmayan artışlarını düşünürsek bu sayıya 18’de sıfır demek daha doğru olur. Oysaki durum Avrupa genelinde böyle değil. Her üç ülkede de pandemi döneminin en çok izleneni bir yerli filmken Türkiye’de bu unvana Hızlı ve Öfkeli 9 sahip.



Yerli animasyon ve korku filmleri normal zamanda Türkiye gişesinin arkasındaki görünmeyen kahramanlar oluyor. Her sene 200-500 bin bandına attıkları onlarca filmle birlikte aslında total gişeye ciddi katkılar sağlıyorlar. Ancak pandemi döneminde seyirciye sunulan ucuz yerli korku filmleri 10-15 binden ötesini getirmeyince sinemalar için de pek faydası olmuyor. Hatta gelen seyirciyi soğutmak noktasında zararı oluyor desek yeridir.

Bunun yanı sıra her hafta inatla birbirinden potansiyelsiz onlarca yeni filmin vizyona girmesi de ufak bir yükseliş emaresi gösteren filmlerin önüne set çekiyor. Yerli filmlerden İnsanlar İkiye Ayrılır, yabancı filmlerden Free Guy bunun yakın zamanlı iki güçlü örneği bence. Hatta Kilit de minör bir örnek olarak verilebilir. Sinemaları yeni filmlere boğmadan öönce potansiyeli yüksek, fısıltıyı çalıştırabilecek filmlere zaman tanımak gerekiyor ki pandemi döneminde seyirci gözünde risk almaya değer bir film olduğu kulaktan kulağa yayılsın ve sinemaların açık olduğu anlaşılsın.

James Bond’a dönersek… No Time to Die’ın yüksek olmayan fısıltı etkisi zaten açılışıyla ayakta kalmasını sağlayacak. Ancak Türkiye nüfusunun %6’sı, yıl sonu gişesinin ise %22’sini anca oluşturan Danimarka’da 270 bin seyirciyi aşarken bizde 60 binde kalmasını yerli film pazar oranıyla açıklamak pek rasyonel değil. Zira serinin bir önceki filminde 195 bini görmüştük. Nüfusta olmasa bile yıllık seyirci bazında ülkemizle yakın seyirde ilerleyen Polonya’da 440 bin seyirciyle açtığını söylersem sanırım aradaki fark daha da netleşir. Bu açıdan 57 bin ile açtığı Arjantin ile aramızda ciddi benzerlikler olduğu düşünülebilir ancak Spectre’nin orada 120 bin seyirciyle açtığını düşünürsek birebir aynı olmadığımız ortaya çıkıyor. En azından ülkemizdeki açılışında 100 bini geçmesi gerekiyordu.

Sinemaların büyük kozu 29 Ekim ve peşi sıra birleşen Ara Tatil’de vizyona herhangi bir yerli film girmeyecek gibi görünüyor. Bu da Venom’dan sonra bir süre daha hafta sonu bazında 50-100 bin seyirciyi kabullenmek demek. Yani pandemi öncesine nazaran %90’ı aşan düşüşler. Hem de her şeye gelen %100’ü aşkın zama karşın %28 yükseliş yaşayan bilet fiyatlarına rağmen.
Pandemi öncesinde olduğu gibi pandemi döneminde de filmin içerik kalitesi ikinci haftasonu değişimiyle birlikte totalini şekillendiriyor. Filmin ilk üç gün seyircisinin arkasında ise PR yatıyor. Bu PR bazen seri devam filmiyle bazen oyuncu kadrosuyla bazen de fragmanıyla güç kazanıyor. Ancak net bir şekilde biliyoruz ki filmin aldığı iyi kötü yorumların bu açılışa bir etkisi olmuyor. Dünya genelinde rekor kırarken No Time to Die’in Türkiye’de sönük kalması, hatta lider dahi olamaması, üç aydır sinemaların içinde kaldığı plansız programsız gidişatın net bir sonucu.
Daha önce Tenet’ta ayağımıza kadar gelen ve sonrasında yerli filmlerle besleyip hafta sonu bazında 500-600 bin seyircileri görebileceğimiz fırsatı değerlendiremediğimiz gibi No Time to Die’ın getireceği avantajı da baştan yitirdik. Black Widow’da gördüğümüz gibi Venom’da da yüz binlerce seyirci sinemalara gelecek. Ancak bunlar 18-25 ağırlıklı, sinemaya merakla beklediği yabancı filmler için gelen kitle. Yani Hızlı ve Öfkeli 9 veya No Time to Die gibi doğrudan bağımlı bir kitle yaratmaktan uzak. Haliyle de anlık artıştan ötesini getirmesi zor. Ancak en azından zincir sinemalar için üç günde 200 bin seyirci, yani bir süre daha ayakta kalması anlamına geliyor.

Burak Sakar