sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Röportaj 08 Ekim 2021

Son Olarak "Belki Bir Gün Gideriz"e İmzasını Atan Yönetmen İnan Erbil Sinemaport'a Konuştu!

Merhaba İnan Bey, Sinemaport’a hoş geldiniz. Yönetmenlik hayatına ilk olarak nasıl başladınız? Bu mesleğe ilginiz ne zamandır var? Biraz paylaşabilir misiniz?

Merhaba. Üniversitenin ilk yıllarında kısa belgeseller çekerek üretim yapmaya başladım. 2015 yılında çektiğim "Zerk" isimli kısa belgesel filmimle ilk defa film festivallerine katılma şansı kazandım. Sonrasına süreç spontane bir şekilde gelişti ve sadece sinema üzerine üretim yaparken buldum kendimi.

Pandemi süreci işinizi ve kişisel yaşamınızı nasıl etkiledi? Neler yaptınız?

Pandemi sürecinden önce post prodüksiyon işleri yapıyordum. İşimin yanı sıra Marmara Üniversitesi sinema anabilim dalında yüksek lisans eğitimim devam ediyordu. Pandemiyle birlikte işlerime bir süre ara verip yüksek lisans tezimi bitirdim. Bunun yanı sıra iki kısa film senaryosu yazdım. Belki Bir Gün Gideriz'de bu senaryolardan birisiydi.



Dijital sektörün yaygınlaşmasıyla birlikte sinema ve dizi sektörünün artık giderek dijital platformlara yayılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce avantaj ve dezavantajları var mıdır?

Var olan dağıtım ağlarını düşündüğümüz zaman dijitalleşmeyi daha demokratik ve adil buluyorum. Kısa filmler özelinde bunu düşünecek olursak dijitalleşme ile birlikte birçok kısa film ciddi bir görünürlük kazandı. Öncesinde birçok filmin salon bulamaması, festival seçkilerinde yer alamaması gibi durumların söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bugün bazı dijital platformların yayın politikası doğrultusunda hazırlamış oldukları kısa film ve bağımsız sinema seçkilerine rahatlıkla ulaşabiliyoruz. Bunların yanı sıra bir dezavantaj söyleyecek olursak izleme deneyiminden söz edebiliriz. Bir filmi sinema salonunda izlemeyle, telefon ekranından izlemek maalesef aynı etkiyi uyandırmıyor. Ya da izleyici dikkati daha kolay dağılabiliyor.

Şimdi de minimal bir yol hikayesinin anlatıldığı 15 dakikalık yeni kısa filminiz olan ‘’Belki Bir Gün Gideriz’’ hakkında konuşalım isterseniz. Filmin konusundan biraz bahsedebilir misiniz ve film nerede çekilmişti? Bu kısa film çalışmanızda izleyicilere vermek istediğiniz mesaj nedir?

 Filmin konusuna geçmeden önce son sorunuzdan başlayım. Öncelikle mesaj verme kaygısıyla film çekmeyi pek sağlıklı bulmuyorum. Çünkü filmin, her seyircinin zihninde devam ettiğini, yeniden üretildiğini, farklı bakış açılarıyla ete kemiğe büründüğünü düşünüyorum. Belki de sanatsal üretimi özgün ve kıymetli kılan şey budur. Bunu önemsemeyip mesaj kaygısı güttüğümüz anda seyirciyi kendi düşüncemize ikna etmeye çalışıyoruz. "Bu film sana bunu anlatıyor, film bittiğinde böyle düşüneceksin" demiş oluyoruz. Ben bu durumu seyirciye yapılan bir haksızlık olarak ele alıyorum. Propaganda ya da sosyal sorumluluk motivasyonuyla üretilen filmlerin samimiyetini her zaman sorgulamışımdır.

Filmimizin hikayesine gelince, küçük bir beldede cenaze hizmetlerinde çalışan Rıza ve Sabit'in, kimliği belli olmayan bir cenazeyi, kimsesizler mezarlığına götürme sürecini anlatan bir yol hikayesi olarak özetleyebilirim. Küçük yerlerde yaşayan ve gitme hayalleri kuran farklı karakterlerin umutlarını, yıkımlarını, başarılarını ve başarısızlıklarını aynı yolda erittiğimiz bir film. Filmin çekimlerini ise İzmir'in Torbalı ve Tire ilçelerinde gerçekleştirdik.

Sizi bugüne kadar kısa film ve belgesel alanlarında yapmış olduğunuz çalışmalarınızla tanıdık. Ayrıca kısa film alanında birçok yarışmalara katıldığınızı ve hatta dereceler aldığınızda biliyoruz. Katıldığınız kısa film festivallerinizden biraz bahsedebilir misiniz?

İlk olarak 2015 yılında Zerk belgeseliyle Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne katıldım. Sonrasında çektiğim belgesel ve kısa filmlerle Akbank, İfsak, İzmir gibi kısa film festivallerinin yanı sıra, Boğaziçi Film Festivali gibi farklı seçkileri içinde barındıran ulusal ölçekli film festivallerinde de yer aldım.

Kısa film alanında uluslararası festivallere katılmayı düşünüyor musunuz?

Uluslararası festivallere film göndermeyi bu zamana kadar hiç denemedim. İlk defa "Belki Bir Gün Gideriz" filmimizle deneyeceğim. Bu arada uluslararası film festivallerine film göndermenin çok fazla suistimal edildiğini düşünüyorum. Çünkü FilmFreawey gibi siteler üzerinden bir dağıtım işliyor ve birçok paravan festival söz konusu. Siteye yüklediğiniz belli bir ücretle herhangi bir paravan festivale film yollayıp ödül alabiliyorsunuz. Biraz araştırdığınızda öyle bir festival yapılmıyor bile. Bugün yurt dışından 15-20 ödül alan kısa film çektim diyen insanların çoğu bu tarz paravan festivallerle özgeçmişlerini şişirip kendilerini kandırıyorlar maalesef. Kısaca uluslararası dağıtım biraz daha ince elenip sık dokunması gereken bir konu diye düşünüyorum. Gerçekten prestiji olan film festivallerine bu sene içerisinde dağıtıma başlayacağız.



Peki gelecekte televizyonda ya da dijital platformlarda yayınlanacak uzun metrajlı bir sinema filmi, dizi yada belgesel programı projeniz olacak mı?

Olabilir tabi. Bir önceki kısa filmim "G. K." şuan BluTv'de yayında zaten. İlerleyen yıllarda uzun metraj, dizi, belgesel projeleri de yapabiliriz. İnanın ki üretim sürecim kağıt üstünde biraz kaotik gerçekleşiyor. Yani hangi projenin kısa film, dizi, mini dizi, uzun metraj olacağı hemen belli olmuyor. Ama yine de çekmecemde sakladığım, dijital platformlara yazmayı düşündüğüm hikayelerim var. Bekleyip göreceğiz.

Yönetmen olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir, kendilerini nasıl geliştirmeliler?

Belli bir tarafta durup tavsiye vermeyi seven bir yapım hiç olmadı. Çünkü herkesin karakter yapısı, motivasyonu, üretim şekilleri birbirinden farklı olabiliyor. Üretim sürecinde benim önemsediğim şeyler başkaları için çok önemsiz kalabilir. Bu süreci biraz kişisel buluyorum. Fakat daha genel şeyler söylemem gerekirse kendilerine yakın hikayeleri yazmalarını, belli başlı kalıplara çok girmemelerini, bol bol okumalarını ve film izlemelerini önerebilirim.

Son olarak Sinemaport okuyucularına ve sizi sevenlere neler söylemek istersiniz?

Bu söyleşi için size ve Sinemaport ailesine çok teşekkür ederim. Umarım pandemi sürecinin hafiflemesiyle tekrardan film festivallerinde görüşürüz. Herkese sağlıklı günler dilerim.

Röportaj: Alper Ergez