sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Röportaj 12 Mart 2021

Atılay Uluışık: "Kimse Kendi Hayatına Benzer Hayatlar İzlemek İstemiyor Artık"

Merhaba Atılay bey, Sinemaport'a hoş geldiniz. Şimdilerde Teşkilat adlı bir projeye başladınız. Hayırlı Olsun. Biraz bu projeden bahseder misiniz? Merhabalar. Öncelikle büyük bir keyifle takip ettiğim Sinemaport sitesi ve sosyal medya hesaplarında, güzel bir röportajla sizlerle ve takipçilerinizle buluştuğum için çok memnunum. Teşkilat dizisi, temelde yedi tane teşkilat elemanın gizli görevleri yerine getirdiği, aksiyonu bol, Türkiye'de daha önce bu kapsamda yapılmamış örnek bir dizi. Zaten ilk bölüm reyting sonuçlarından da harcanan emeğin seyircide karşılık bulduğu gözüküyor. Dizide ben karargahta başkanın sağ kolu ve karargahın iç dış işlerini yapan Sermet rolündeyim. Türkiye'de aksiyon dizi anlamında örnek olacak bir işin içinde yer aldığım için de son derece memnunum. İnanıyorum ki bu diziyle, seyirciyle olan birlikteliğimiz çok uzun soluklu olacak. Sizi yıllar önce yayınlanan ve halen o etkisi devam eden Bizimkiler dizisinde Ali karakteriyle izledik ve tanıdık. Peki bu dizi neden sizce bu kadar çok sevildi? Ve uzun yıllar devam etti? Bizimkiler dizisi yıllar geçtikçe değeri daha çok anlaşılan bir proje oldu. Bizimkiler dizisi biteli 18 sene oldu ve hala sosyal medyada adına hesaplar açılıyor, internette tekrar tekrar izleniyor ve Türkiye televizyon/dizi tarihinde unutulmayacak yapımlar arasında çoktan yerini aldı. Tabi bunun birçok sebebi söylenebilir ama bence en önemlisi Bizimkiler dizisi insanların hangi kültür, eğitim, gelir seviyesinden olursa olsun bir arada yaşayabilmesini anlatan, insanları ötekileştiren toplumu ayrıştıran değil, bilakis bir arada yaşama olgusunu anlatan bir diziydi. Zaten adından da belli, Bizimkiler dizisi, "bizim"di, "biz"di, "Türkiye"ydi. Bugün toplumun biz olma duygusu, özlemi Bizimkiler dizisi nostaljisinde yaşıyor hala. Küçük yaşlarda tiyatroyla tanıştığınızı biliyoruz. Biraz bahseder misiniz nasıl başladınız? Sonra uzunca bir süre ara verdiniz. Peki tekrar tiyatro düşünüyor musunuz? Doğru zamanda doğru yerde olmak ve şans diyebilirim oyunculuğa başlamamla ilgili olarak. 1983 yılında daha 6 yaşındayken Ali Poyrazoğlu ve ekibinin TRT için çekeceği bayram skeçlerinde rol aldım ilk kez. Tabii o yaşta bir iş değil çok keyifli bir oyundu benim için o insanlarla kamera önünde olmak. Daha sonra gene TRT de seslendirme yönetmeni Tülay Samurkaş'ın verdiği eğitimle seslendirmeyle tanıştım. O zamanlar sesli çekim imkanı olmadığı için ve televizyon içeriklerinin çoğu yabancı dizi ve filmler olduğu için seslendirme çok büyük bir sektördü. Benim yaş grubum hatırlar belki, ilk seslendirme yaptığım iş Uçan Kaz ve Neils isimli çizgi filmdi. Daha sonra TRT ve özel seslendirme stüdyolarında seslendirme yapmaya devam ettim. O dönem yerli yapancı bir çok dizi ve filmin çocuk sesleri bana aittir. Hala daha yayınlan eski filmlerde kendi sesimi duyarım. Tabii seslendirme stüdyolarında şehir tiyatrosundan gelen bir çok tiyatro sanatçısıyla da tanışma şansım oldu. 1985 senesinde İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarında (o zaman daha büyük şehir değildi) Fransız İhtilalini anlatan 1793 isimli bir oyun sahnelenecekti ve çocuk oyuncuya ihtiyaçları vardı. Beni de seslendirme stüdyolarında tanıdıkları için, dönemin genel sanat yönetmeni Sn. Gencay Gürün ailemle görüştü ve bu şekilde şehir tiyatrolarına girdim. Tiyatrodaki ilk oyunum olan 1793 le o yıl tiyatro ödüllerinde Avni Dilligil en iyi oyun ödülünü kazandık. Daha sonra başka oyunlarla da şehir tiyatrolarında sahneye çıktım. Bütün bunlara eş zamanlı olarak TRT Radyo da çocuğun Dünyası isimli bir çocuk programı yapıyorduk ve radyo tiyatrolarında da seslendirme yapmaya devam ediyordum. Biraz uzun bir anlatım oldu galiba ama en kısa haliyle bu kadar anlatabiliyorum. :) İçinde bulunduğumuz pandemi süreciyle birlikte hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu? Görünmeyen bir düşmanla mücadele etmek ne kadar zormuş. Bu dönem yaşanırken Svetlana Aleksiyeviç'in yazdığı Çernobil Duası adlı kitap geliyor aklıma hep. Varlığını biliyoruz ama görmüyoruz ve kendimizi savunmaya çalışıyoruz. İş anlamında tabii ki benim de herkes gibi sıkıntılarım oldu. Lakin bu süreçte minimal de olsa hayatınıza devam edebiliyorsanız ve sağlığınız da yerindeyse şikayet edilecek bir şey yok diye düşünüyorum. Çok sevdiğim otuz senelik arkadaşımı covid sebebiyle kaybettikten sonra günlük dertlere çok da kafayı takmamak gerektiğini düşünmeye başladım. Fakat beni en çok zorlayan konu kızımı görememek oldu bu süreçte. Hala daha kızıma gönül rahatlığıyla doya doya sarılamıyorum. Bir dönem ekranlarda Bizimkiler, Süper Baba, Perihan Abla, Mahallenin Muhtarları gibi içimizi ısıtan sımsıcak diziler yer alırken bir anda sektörde bir kırılma yaşandı biraz daha mafya, aşiret, polisiye tarzı diziler gündeme gelmeye başladı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce o eski sımsıcak dizileri özledik mi? Mesela Bizimkiler dizisinin yeniden çekilmesini ister misiniz? 90`lı yıllarda özel televizyonların ve radyoların açılmasıyla müzik piyasasında ve televizyon yayıncılığında bir patlama yaşandı. Tabii bu patlama sırasında her türden yapım da izleyicinin beğenisine sunuldu. Bence yaşanan kırılmanın sebebi izleyicinin beğenisindeki değişim. Yabancı dizilerde izlenen entrikalar, patlayan silahlar, çarpık ilişki örgüsü artık bizim topraklarımızda bizim hikayelerimizin içinde yer aldı ve izleyici artık kendisini anlatan hikayelerden sıkıldı ki bu tarz yapımlara daha çok ilgi gösterdi. Şöyle bir gerçek var ki, kimse kendi hayatına benzer hayatlar izlemek istemiyor artık. O yüzden de yapımlara baktığınız zaman ikiye ayrılıyor. Birinci tarz çok kötü hayatları anlat ki insanlar yaşadığı hayattan memnun olsun şükretsin ya da ikinci tarz çok daha zengin hayatları anlat ki insanları özendir. Zaten ülkede orta direk kalmadı ki o sakin hayatları anlatan yapımlar olsun. Ama bir başka gerçek var ki insanlar hangi diziyi izlerse izlesin unutamadıkları ve özlemle andıkları, tekrar tekrar izledikleri hep o eski unutulmaz yapımlar. Bizimkiler dizisi de tekrar çekilirse eski ilgiyi göremez ve yayın hayatı çok kısa olur. İnsanların aklındaki o güzel anıları zedelememek lazım. Ayrıca Bizimkiler dizisini bugün kimle çekeceksiniz ki zaten. Yapımcımız Sn. Umur Bugay dahil bir çok oyuncusu rahmetli olmuş bir ekipten bahsediyoruz. Oyunculuk hayatınızda sizi çok etkileyen ve unutamadığınız bir anınız var mı bizimle paylaşır mısınız? Oyunculuk çok dinamik bir iş. Aynı dizi senelerce sürebilir ama her hafta gelen senaryo farkı çekim mekanları farkı, rolün duygusu farklı. o yüzden bence her anı heyecan dolu ve unutulmaz. Fakat iki anımdan bahsedebilirim beni etkileyen. Birincisi Sn Güzin Özipek ile. Güzin abla ile karşılıklı sahnemizde ben sadece oyun verecektim ve Güzin ablanın yakını çekilecekti. Ben de rolün hakkını vermeden sadece repliklerimi söyleyerek oyun verdim. Çekim bittikten sonra Güzin abla beni yanına çağırdı ve ‘sete girdikten sonra ister kamera önünde ol ister kamera arkasında sadece oyun ver işini layıkıyla hakkıyla yap. Sen doğru oyun vermezsen benim ya da kamera karşısındaki oyuncunun da oyunu bozulur. Bu bir ekip işi.’ demişti. Çok mahcup olduğum ama set ve oyunculuk ahlakıyla ilgili çok önemli bir dersti benim için. İkincisi Sn Macide Tanır'la. Bir tiyatro oyunu ilk gösteriminden sonra oyuncu arkadaşlarıma geçmiş olsun demiştim. Macide hn bana ‘Bu bir hastalık mı geçmiş olsun diyorsun. Hayırlı olsun, alkışınız bol olsun demelisin.’ demişti. Aslında benim kastettiğim zorlu bir prova sürecini bitirmiş ve oyunu sahnelemiş olmalarıydı ama bu söz de kulağımda küpedir. Oyuncu olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir, kendilerini nasıl geliştirmeliler? Ne yazık ki bu sektöre girmek isteyenlerin büyük bir çoğunluğu oyuncu olmak değil meşhur olmak istiyor. O yüzden de her tarafta kamera önü oyunculuk kursları açılıyor. Oyunculuğun kamera önü, kamera arkası, sağı solu olmaz. Oyunculuk meslektir. Tabii ki tiyatro sahnesi ya da kamera önü farklıdır. Hatta sinema filmi, televizyon dizisi için bile farklıdır oyunculuk ama asıl olan oyunculuktur. Bu farklılıklar işin içindeki ufak nüanslardır. Bütün bunları söylememin sebebi, sadece meşhur olmak isteyenler bu yola girmesinler sonu hüsran oluyor. Bunun çok örneği var. Oyuncu olmak isteyenlere ise şunu söyleyebilirim, okusunlar. Bizim işimizin temeli okumak ve karaktere hayat verebilmek. Bir de biz her mesleği yapabilir her karaktere bürünebilir olmalıyız. Bir projede öğretmen başka bir projede savcı başka bir projede ise hırsız olabiliriz. Bu da bilgi birikiminden, okumaktan ve çalışmaktan geçer. Bol bol okusunlar. Son olarak Sinemaport okuyucularına ve sizi sevenlere neler söylemek istersiniz? Sinemaport çok beğenerek takip ettiğim bir platform. Sektörün gerçeklerini de korkmadan ortaya koyabilen, eleştirebilen ender platformlardan bir tanesi. Bu platformda Sinemaport okuyucuları ile bir araya geldiğim için çok memnun oldum. Bütün Sinemaport ailesine sağlıklı günler diliyorum.