sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Röportaj 28 Nisan 2021

Sinemaport'un Bugünkü Konuğu Tozkoparan İskender Dizisinden Mehmet Emin Kadıhan!

Merhaba Mehmet Bey Sinemaport’a hoş geldiniz. Öncelikle sizleri tanımayanların daha yakından sizi tanıyabilmesi için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Merhaba, hoş bulduk. Bendeniz Mehmet Emin Kadıhan. 27 Aralık 1984 Ağrı doğumluyum. Altı çocuklu bir ailenin ortancasıyım. Ortanca çocuk olmanın bütün nimetlerinden faydalanarak büyüdüm :)Evde bana verilen bazı işleri “o daha iyisini bilir” diyerek abime ihale ettim, kendimce eğlenceli olan işler için de kardeşlerimle yarıştım. Kalabalık ailenin güzelliklerini, zorluklardan daha çok yaşadım bir bakıma. İçinde bulunduğumuz pandemi koşulları sizi nasıl etkiledi? Herkes gibi ben de ilk zamanlar epeyce bocaladım aslında. 2020 yılında covid-19 tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de giderek yükselen bir grafikle boy göstermeye başladığı sırada yeni bir projeye başladım. Karantina şartları altında bir ay boyunca evimden ayrı kaldım. Sürekli setteydim ve yaklaşık 100 kişilik bir ekip halinde 33 gün boyunca karavanda konakladık ve 30 bölümlük bir mini dizi projesi çektik. Çekim alanımız orman içinde olduğu için ilk bir haftadan sonra doğanın ortasında olduğumu idrak etmemle müthiş bir rahatlığa ulaştım. Sonraki günlerde setten arda kalan zamanımı ormanda yürüyüş yaparak, kitap okuyarak geçirdim. Set bittikten sonra evime geldim şehir hayatının zorluklarıyla yeniden karşılaştım. Marketten alınması gereken şeyler olduğu için evden çıkacağım sırada eşim Zeyneb gülerek kapıda durdurdu beni ve “bu halde nereye gidiyorsun?” diye sordu. “ne varmış halimde?” dedim, “maske takmadan markete alırlar mı seni?” dedi ve maskeyi elime tutuşturup güldü :) Ben de “üzgünüm, şehre daha bu sabah geldim” dedim. Kısacası o 33 günlük süreçle beraber pandemi, karantina, maske gibi durumlardan çalıştığımız ortamın orman olması nedeniyle bir hayli uzaklaşmışım ve doğanın, bizim için ne kadar büyük huzurlu bir dünya olduğu gerçeği ile yüzleştim yeniden. Aradan bir yıl geçti ve ben de hepimiz gibi bu durumdan en kısa sürede kurtulacağımız anı bekliyorum. Ailesine, sevdiklerine, arkadaşlarına “acaba bir sorun olur mu?” endişesi taşımadan doya doya sarılabileceği günleri bekleyenler kervanında dua ederek bekliyorum.. Oyunculuğa nasıl başladınız? Burası, hayatımın en önemli dönüm noktalarından biri benim için. 2005 yılı Kasım ayına kadar oyunculuk adına aklımda, gönlümde en ufak bir düşünce ya da heves yoktu. Hayallerim arasında oyunculuğun olmadığını çok net hatırlıyorum. Hatta o günlerde biri bana, sen ileride oyuncu olabilirsin dese, gülüp geçerdim; çünkü benim o zamana kadar oyunculuk, tiyatro adına bildiğim tek şey, tek isim rahmetli Nejat Uygur’du ki onu da sık sık televizyonda izleme fırsatı bulduğumuz oyunlarından biliyordum. Ben iş hayatına çocuk yaşta atıldım ve tiyatroyla tanışana kadar pazarcılık, tornacılık, marangozluk, pazarlamacılık ve dekorasyon ustalığı gibi birçok işte çalıştım. Bir yandan çalışıyor, bir yandan da maalesef erken bıraktığım okulu dışarıdan okuyordum. Yeni bir iş için gazete ilanlarına baktığım gün, daha önceleri defalarca görüp dikkate almadan geçtiğim bir ajans ilanını o gün not ettim. İş başvurusu yapacağım yer de, ilanı veren ajansta Kadıköy’deydi. Henüz askerliğimi yapmadığım için başvurum kabul edilmedi. Dönerken ilan geldi aklıma, gelmişken arayayım dedim. Aradım, adresi tarif ettiler, arkamı döndüğümde kapının önündeydim. Kaderin cilvesi mi dersiniz, tesadüf mü dersiniz bilmem, ama iradem dışında zaten adrese varmış bulundum. Görüşmeyi yaptık, kayıt işlemleri fotoğraf çekimi derken, tiyatro kursundan bahsettiler, ilgilenmedim. “çalışıyorum, uygun bir şey çıkarsa ve müsait olursam gelirim” deyip kapıya yöneldiğim sırada içerde, derste olanlar koridoru doldurmaya başladılar. Geçmelerini beklerken tanıdık yüzler gördüm. İkisi pazarcılık yaptığım dönemden, biri de bir yarışmada tanıştığım arkadaşlar da tiyatro kursuna geliyorlarmış meğer. “Sen de gelsen ya” dediler, “peki” dedim ve derslere başladım. Birkaç haftadan sonra, kısa zamanda iyi arkadaş olduğumuz Güray’la (Güray Özcan – Mahşer-i Cümbüş Tiyatrosu) daha ciddi bir eğitim almamız gerektiğine dair ortak bir karara vardık ve hocamız Türkan Aktoprak’a açtık konuyu. Güray ve ben Türkan hocanın konservatuvara hazırlık grubuna dahil olduk ve sıkı bir eğitim sürecine girdik. İlk kez 22 Temmuz 2006 Perşembe günü sahneye çıktığımda dizlerim zangır zangır titriyordu ama o heyecan, sahnede olmanın verdiği o tarifsiz duygu neticesinde bugün 15 yılı geride bıraktım. Bir süre hem sahne hem dekorasyon olmak üzere iki işi bir arada yürütmeye çalıştım ama sonunda tiyatro ağır bastı ve on yıldır sadece oyunculuk yapıyorum. “ileride oyuncu olabilirsin aslında” demiş olsaydı biri, gülüp geçerdim. Şimdi de gülüyorum, ama bir farkla; “haklıymışsın” diyerek gülüyorum. O gün o kapının önüne kadar götüren irade, bugün bir oyuncu olarak bunları anlattırıyor bana. Hayat, tam olarak böyle bir şey işte :) Bugüne kadar ‘’Vuslat, Payitaht Abdülhamid, Börü, Sevda Kuşun Kanadında’’ ve daha bir çok dizide sizleri izledik. Şimdilerde ise TRT1 ekranlarında yayınlanan ‘’Tozkoparan İskender’’ dizisiyle komedi türünde bir projeyle izlemekteyiz. Öncelikle dizi nasıl gidiyor Bu dizinin sizin hayatınızdaki yeri nedir? Komediye geçişte zorlandığınız oldu mu? Biraz bahsedebilir misiniz? Bir iki tanesi dışında dahil olduğum projelerin hepsini özlemle yad ediyorum, her biri biraz daha büyüttü beni çünkü. Bu güne kadar yirminin üzerinde projede yer aldım ve işe bakın ki tamamı dram ve üçte ikisi dönem işi oldu. Çoğunlukla kötü tarafta olan rollerde çalıştım ama son birkaç projede bu durum değişti. Kötüyü oynamak bir oyuncu için hep bir avantaj olmuştur ama bu benim özellikle tercih ettiğim bir şey değildi. Uzun zamandır komedi yapmak istiyordum ve bu da Tozkoparan İskender’le beraber oldu. Şunu özelikle belirtmek isterim ki; Tozkoparan İskender, benim için bugüne kadar çalıştığım işlerden çok farklı ve çok özel. Birbirinden yetenekli ve çok güzel yetiştirilmiş cıvıl cıvıl çocuklarla birlikte çalışıyoruz. Daha önce sayıca bu kadar çok çocuk oyuncunun olduğu bir projede bulunmamıştım ve bu deneyim bambaşka bir güzellik kattı hayatıma. Dizimiz, hem hikaye ve senaryosu ve hem de bütün ekip olarak ortaya çıkardığımız iş itibariyle güzel gidiyor. İnanılmaz dinamik bir izleyici kitlemiz var ve hem diziyi hem karakterlerin her birini müthiş sahipleniyorlar. Bu da işimizin bizi en mutlu eden tarafı aslında. Yaptığınız işle takdir görmek, insanı en canlı tutan unsurlardan biri çünkü. Komediye geçişim ilk iki bölüm biraz zor oldu açıkçası; sahne dışında ilk defa bu kadar hareketli bir role büründüm çünkü. Ama kısa zamanda bunu da aştım çok şükür ve bu noktada oyuncu arkadaşlarımın da katkısı olduğunu belirtmek isterim. Gerek sette, gerek set dışında son derece uyumlu bir ekip olmanın verdiği rahatlık, ortaya çıkan işin kalitesine yansıyor şüphesiz. Es geçemeyeceğim bir diğer nokta da çocuklar; Çağan, Tuana, Leya, Yağız, Deniz, Ülkü, Defne, Mert ve Esat. Onlardaki enerjiyi gördüğünüz zaman kendinizi kötü hissetme ihtimaliniz yok. Bir anda aralarında ya da etraflarında buluyorum kendimi ve her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Özellikle canlandırmak istediğiniz bir rol, karakter, kişi var mı? Ayrıca yeni sinema projeleriniz olacak mı? Bu konuda sanırım şanslı oyuncular arasındayım :) Hayallerimden biri Deniz Gezmiş’i oynamaktı, Sevda Kuşun Kanadında dizisinde bu hayalim gerçekleşti. Oynamak istediğim karakterler arasında Malcolm X var ki en büyük hayallerimden biri. Bir de çok sevdiğim, merhum Necip Fazıl Kısakürek’in “Bir Adam Yaratmak” oyununun müthiş karakteri Hüsrev var. Daha önce büyük usta Ahmet Mekin’in beyaz perdede oynadığı rolü bir gün ben de oynamayı çok isterim. Aktif oyunculuk hayatınız dışında neler yapıyorsunuz? Başka bir ilgi alanınız, merakınız var mı? Oyunculuk dışında senaryo çalışmalarına devam ediyorum. Üzerinde çalıştığım bir uzun metraj film senaryosu var ve inşallah ilerleyen süreçte tamamlayıp çekime hazır hale getirmeyi hedefliyorum. Oyunculuğa başlayalı yaklaşık 16 yıl olmuş ama dünyada değişen/gelişen birçok şey gibi oyunculukta da bazı gelişmeler oluyor. Öğrenmenin ve talep etmenin yaşı olmadığı düşüncesini taşıyan bir insan olarak ben de ileride işimi daha iyi yapabilmek adına Betül Alganatay ile oyunculuk atölyesine başladım. Öğrenmeye ve gelişmeye devam yani  Bunların dışında yaklaşık üç yıldır deri tasarımı ile ilgileniyorum. Eşimin ön ayak olmasıyla hobi olarak başladığımız bu uğraşı bu günlerde profesyonel tasarım ve üretim halinde sürdürüyoruz. Üsküdar’da, Özçimi Sanat Merkezi’nde mütevazı bir atölyemiz var ve orda tamamen el işçiliği ile çeşitli çanta ve cüzdanlar dikiyoruz. Bu arada oyunculuk dışında müzikle de ilgilendiğinizi biliyoruz. Mesela kullandığınız bir enstrüman var mı? Eğitim alıyor musunuz? Müzik alanında da ilerlemeyi düşünüyor musunuz? Müzik hayatın ritmi, ahengidir. Yıllar önce bağlama eğitimi aldım ama bir süre sonra bazı nedenlerden dolayı yarıda bırakmak zorunda kaldım, ama müzikten kopmadım hiç. Bir dönem ney ve keman derslerine başladım ama turne ve set programının yoğunluğundan onları da yarıda bırakmak durumunda kaldım. Şimdi yeni bir saz girdi hayatıma ve istikrarlı bir şekilde devam ediyorum. Tanburi Hakkı Özçimi’nin talebesi olmak nasip oldu. Klasik Türk Müziği makamları ve saz icra eğitimi alıyorum. İleride tanbur gibi duygulu bir sazı en güzel şekilde çalabilmeyi ümit ediyor ve bunun için çalışıyorum. Tozkoparan İskerder dizisinde canlandırdığınız Savaş hoca nasıl bir karakter ve gerçek yaşantınızda benzer yönler var mı? Savaş Hoca benim saf kahramanım :) Yetenekli, meraklı, hayalperest ve son derece sempatik biri Savaş Hoca. Çekimlerde (özellikle çocuklarla birlikte) çok eğleniyorum. İşimi hep severek yapıyorum ama Savaş karakteri, sete her gidişimde bayram görmüş çocuk heyecanıyla çıkıyorum evden. Bu sezon için çekimlerimizi tamamladık, inşallah yeni sezonda yeni maceralarla izleyicimizin evlerine konuk olacağız. Çekimler yeni bitti ama ben şimdiden bütün ekip arkadaşlarımı ve büyüklerimi özlemeye başladım :) Söz konusu dizi olunca kamera önünde olanlardan konuşuyoruz ama bizlerin bu kadar iyi görünmemize en büyük katkıyı sağlayan kamera arkasındaki ekip arkadaşlarıma da emeklerinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. Yapımcımız Elif Hamamcı hanımefendiye ve ekibine, yönetmenlerimiz Bora Onur, Murat Uraz ve reji ekibimize de sevgiler. Son olarak Sinemaport okuyucularına ve sizi sevenlere neler söylemek istersiniz? Buraya kadar üşenmeyip okuyan herkese teşekkür ederim. Bugüne kadar bana teveccüh gösteren, destek veren herkese hürmetlerimi sunuyorum ve buna vesile olup bana katlandığınız için de SinemaPort ekibine teşekkür ediyorum.